Hepimiz kendi kahramanlarımızın, kaybettiklerimizin acısını bastırarak, yola devam edebileceğimizi sandık. 68’de başka bir dünya ve başka bir Türkiye vardı. Hayallerimizin gerçekleşeceğine inandıran bir ortam vardı. Dünyanın dört bir yanından devrim haberleri geliyordu. Bize de uğrar diye düşünmüştük. Kimimiz Che Guavera’nın yoluyla, kimimiz Mao, kimimiz Lenin diyerek devrimin yolunu çiziyorduk. Umudumuzu besleyecek bir ortam vardı. Bugünden baktığımızda bütün bu heyecanın, o günün havasıyla beslendiğini, zaman zaman gerçeklerden koparak bambaşka bir dünya yarattığımızı görebiliyorum.
Cumhuriyet gazetesinde çalışırken 68 dönemine ilişkin yazı dizileri, söyleşiler yapmıştım. O dönemde gazetenin Genel Yayın Müdürü olan Özgen Acar, bir gün Atilla Coşkun’la ikimizi çevirip sormuştu: “Siz nereden 68’li oluyorsunuz, kocaman adamlarsınız…”
68’li olmayı 68 doğumlu olmak sandığı için bir hesap yapmış 27 yaşında olamayacağımıza göre bir yanlışlık olduğunu fark etmişti. 68’in üzerinden 55 yıl geçmiş. Artık bir tarihten söz ediyoruz. Son birkaç yıl içinde bu kuşağın tanınmış birçok temsilcisini kaybettik. 68 Haziran İşgallerinin İşgal Komitesi Başkanı Kemal Bingöllü, ekonomi haberciliğinin ustası Osman Arolat, FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli, Gülay Özdeş, Metin Göktürk, Şirin Cemgil, Osman Bahadır, Ömer Özerturgut, Bingöl Erdumlu şu an hatırladıklarım. Bizim kuşak birçok olayın öncüsü ve sorumlusu olarak, köklü bir muhasebe yapmadı. Hemen herkes kendi siperine çekildi ve kendini korumaya almayı tercih etti. Halbuki, bir sonraki kuşak bizim ne dediğimize, ne diyeceğimize bakıyordu.
Hepimiz kendi kahramanlarımızın, kaybettiklerimizin acısını bastırarak, yola devam edebileceğimizi sandık. 68’de başka bir dünya ve başka bir Türkiye vardı. Hayallerimizin gerçekleşeceğine inandıran bir ortam vardı. Dünyanın dört bir yanından devrim haberleri geliyordu. Bize de uğrar diye düşünmüştük. Kimimiz Che Guavera’nın yoluyla, kimimiz Mao, kimimiz Lenin diyerek devrimin yolunu çiziyorduk. Umudumuzu besleyecek bir ortam vardı. Bugünden baktığımızda bütün bu heyecanın, o günün havasıyla beslendiğini, zaman zaman gerçeklerden koparak bambaşka bir dünya yarattığımızı görebiliyorum.
Yeni bir kitabım var: İsyan Günleri-68
Yeni çıkan kitabımda (İsyan Günleri-68, H2O Kitap) bu tamamlanmamış hikayeyi şimdi yeniden anlamaya çalışıyorum:
“O heyecanımıza gıpta ediyorum, hayranlık duyuyorum, şaşırıyorum. Bugünün değerleriyle anlamak mümkün değil. Devrim olacaktı da biz mi yanlış yapmıştık? Yoksa bizim yaşamımız bir hayal dünyası mıydı? O dalga içinde bütün bunlara çok farklı gözlerle mi baktık.”
“68 bir umutlar yumağıydı. İnsanı ateşleyen bir atmosfere sahipti. 68 gençliği olarak dünyayı fethedecek ölçüde kendimize güveniyorduk. Rüyalarımız boş değildi. Kendi ülkemizdeki devrimin yakınlaştığını da düşünüyorduk. Arkadaşlarımızın bazıları bu amaçla Filistin’e giderek eğitim gördü. Küba’da, Vietnam’da veya Çin’de olanların bizde de olacağı umudu içindeydik… Ölümün üzerine yürüyen umutlu bir kuşaktık. Hatasıyla sevabıyla…”
İşte o günleri anlatıyorum. Yer yer nerede hata yapmıştık diye soruyorum…
Kendimce cevaplar bulmaya çalışıyorum.
Facebook Yorum
Yorum Yazın