Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü, mevsimlik tarım işçilerinin sosyal güvenceleri başta olmak üzere; tüm çalışma haklarının ve Anayasal haklarının güvence alınmasına dair kanun teklifi verdi.
Halkların Demokratik Partisi Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne işçi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için kanun teklifi verdi. Anayasanın 90. Maddesi ve Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin 23. Maddesine dayadırılan kanun teklifinde; tarım işçileri ve diğer sektörlerde çalışan vatandaşların haklarının anayasal güvence altına alınması istendi.
Ayşe Sürücü meclise verdiği kanun teklifinin gerekçelerini şöyle sıraladı
Sosyal devlet; vatandaşının huzur ve refahını teminat altında alan, ekonomik, eğitim, çalışma, barınma başta olmak üzere her alanda gerekli önlemleri alıp ve gerekli adımları atmakla sorumlu olup, sosyal, iktisadi ve mali tedbirler alarak emek ve sermaye ilişkilerini dengeleyerek düzenlemelidir. Hukuk devletinin pratiği, kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir.
On yıllardır seçim vaadi olarak konuşulan Güneydoğu Anadolu Projesi tamamlanmadığından dolayı, ilgili bölge istihdam noktasında yeterli düzeye erişememiştir. Ayrıca kentsel altyapı, enerji, bilişim alt yapısı, sağlık, sanayi ve turizm alanları da yeterli düzeyde olgunlaştırılamadığı için bölge halkının tek geçim kaynağı neredeyse tarımdır. Fakat, son 40 yıl boyunca dünyayı etkisi altına alan iklim krizi Türkiye de de etkisini özelllikle tarımsal üretim alanlarında ciddi bir kuraklıkla göstermiştir. İthalat politikaları, tarımsal girdilerin döviz bazlı olması, desteklemelerin yetersizliği, verilen desteklemelere enerji şirketleri ve bazı kurumların el koymasıyla birlikte çiftilerin tarımsal üretim noktasında ürünü yetiştirip, satışa sunup ardından bir kar elde etmesi imkansız bir konuma gelmiştir.
Bir diğer yandan yayla yasakları, köy boşaltmalardan kaynaklı göç zorunlu bir olgu hale gelmiştir. Bu durum bölge insanını yaşamak ve çalışmak için ya metropollere ya da başka bölgelere tarım işçisi olarak gitmeye zorlamaktadır. Göç ve ekonomik yetersizlik iktidarın yanlış politikalarıyla birleşince yoksulluk daha da derinleşmiştir. Böylece Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır başta olmak üzere aileler hem birarada kalıp hemde geçinebilmek adına uzak kentlerde mevsimlik tarım işçiliği yapmak zorunda kalmaktadır. Mevsimlik tarım işçiliği için gidilen kentlerde tarım işçileri oldukça zorlu şartlar altında çalışmak ve yaşamak zorunda kalmaktadır.
Öncelikle siyasetin toplumu kutuplaştıran dili, sosyo-ekonomik açıdan alt düzeyde bulunan kesimlerde daha keskin bir yansıma yaratmaktadır. Kürt, Arap başta olmak üzre farklı etnik gruplara mensub olan tarım işçileri diğer işçilerden farklı olarak ırkçılıkla da karşı karşıya kalmaktadırlar. Tarımsal üretim sezonu başladığı süreçte farklı kentlere giden mevsimlik tarım işçileri uğradıkları ırkçılık karşısında hukuksal bir hizmet alamamakta ayrıca genelde de ırkçı nefretin bir sonucu olarak çalıştırılıp ücretleri ödenmemektedir. Bu şekliyle ödemesini alamayan tarım işçilerinin herhangi bir sosyal güvenlik dayanağı olmadığı için insanlık onuruna yakışmayan durumlarla karşı karşıya kalmaktadır. Sadece sıradan kişilerden değil, çalışmaya gittikleri köyün muhtarları tarafından da ırkçı uygulamalara maruz kalmaktadırlar. Bazı köy mutarları aile olarak gelen tarım işçilerine köye giriş yasağı dahi koymuş olup, bu ırkçı yaklaşımlar ulusal basına da yansımıştır.
Ayrıca okullar kapanmadan mevsimlik tarım işçiliği için tarlalara giden aileler mecburen çocuklarını da yanlarında götürmek zorunda kalmaktadır. Ve dönüş zamanları da okullar açıldıktan 1-2 ay sonra gerçekleşmektedir. Bu çocukların büyük bi bölümü ilkokul, ortaokul ve lise öğrencisidir. Fakat gittikleri kentlerde hem sosyal hem bilişsel anlamda eğitim ve öğretimden uzak kalmaktadır. Mevsimlik tarım işçilerinin çocukları eğitim alarak bir meslek edinemediği için adeta bir kast sisteminde olduğu gibi aynı şekilde tarım işçiliğine devam ederek hayatlarını sürdürmek zorunda kalmaktadır.
Bunun yanısıra çocuk işçilerin tarla sahipleri tarafından yarım yevmiye karşılığı sömürüldüğü, çocukların fiziken ve ruhen aşırı yıprandığı gözle görülür bir gerçektir. Sabah çok erken saatlerde tüm gün güneş altında aylarca çalışan çocuklar ciddi sağlık problemleri de yaşamaktadır. Mevsimlik tarım işçiliği yapmak zorunda bırakılan çocuklar fiziksel ve bilişsel açıdan ciddi düzeyde zarar görmektedirler. Bu noktada ihtiyaç duyulan sosyal projelerin hayata geçirilmesi ve kanunlarla desteklenmesi gerekmektedir.
Ayrıca pandemi sürecinde de eğitim sisteminde uzak eğitim modeline geçilmesiyle beraber uzaktan eğitim için gerekli olan internet, mobil veri, şebeke, telefon, tablet veya bilgisayar gibi araç gereçlerin ekonomik sıkıntılardan kaynaklı mevsimlik tarım işçiliği yapan okul çağındaki çocukların erişememesiyle birlikte sadece çalışma sezonunda değil tüm yıl eğitimden mahrum kalmaktadırlar. Yapılacak kanun değişikliği ile birlikte çocuk işçiliğinin denetlenmesi ve ailelerin mevsimlik tarım işçiliği yapmak için gitmek zorunda kaldığı kentlerde kendileriyle götürdükleri okul çağındaki çocukların eğitim haklarının yerine getirilmesi çok elzem bir ihtiyaçtır. Prefabrik okul ile saatler belirlenerek tarım işçisi çocuklar eğitim görmelidir, pandemi sebebiyle de zorunlu hale gelen uzaktan eğitim sisteminin yerine getirilmesi içinde gerekli teknolojik teçhizat mevsimlik tarım işçisi çocuklara iletilmelidir.
Mevsimlik tarım işçiliği yapmak üzere aileleriyle birlikte gittikleri uzak kentlerde, hem işçilik hemde kaldıkları çadırın düzeninden, yemeğin yapımından, çocukların bakımına kadar birçok alandan emek veren kadın işçiler, mevsimlik tarım işçileri arasında sömürüye en açık emekçiler olmaktadır. Kadın yoksulluğu, kazandığı ücretin tasarrufunu yapma hakkına sahip olamayışı ve psikolojik açıdan yıpranışı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yoksullukla paralel olarak daha da derinleşmesi göz önüne alındığında kadın mevsimlik tarım işçilerinin herhangi bir sosyal güvence hakkına sahip olmaması 21. yy da insan hakları, kadın hakları ve çalışma hakkı açısından bir bütünen gaspa karşılık gelen bir uygulamadır.
Mevsimlik tarım işçileri çalışmaya gittikleri kentlerde aylarca çadırlarda kalmakta olup, elektriksiz, susuz, tuvalet vb. temel insani ihtiyaçlarını giderememektedir. Gittikleri birçok kentte merkeze olan uzaklıktan veya çalıştıkları tarlaların yakınındaki köylerin onları köyde de istememesi üzerine tarlada açık alanda korumasız bir şekilde çadırların içinde ailecek yaşamak zorunda kalmaktadır. Oysaki mülki amirliklerin ve yerel yönetimlerin barınma, elektrik, su vb. ihtiyaçları organize bir şekilde düzenlenerek, giderilebilir.
Ülkemizde bulunan mevsimlik tarım işçilerinin hiçbir sosyal hakkı bulunmamaktadır. Böylece yıllarca zor şartlar altında çalışıp, çalışamayacak bir yaşa geldiklerinde de emekli olamayacak olmak resmen ferdin vatandaşlığını askıya almak olarak okunabilir. Özellikle yaşam boyunca sağlık güvencesinden yararlanamamak sağlık sorunlarını daha da derinleştirecek ciddi bir faktördür. Sosyal güvencesiz bir şekilde işçilik yapılması, yaşanacak iş kazalarında da işçiyi muhattapsız bırakmak ve hukuki haklarını ortadan kalmasına yol açmaktadır. Mevsimlik tarım işçileri bu şekliyle ciddi mağduriyetler yaşamaktadır. Bu durumda, mevsimlik tarım işçilerinin insanlık onuruna uygun bir yaşam sürmelerini temin etmenin devletin ve Meclisin görevi olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.
Yorum Yazın