Uzmanlar, Türkiye, Rusya ve İran'ın oluşturduğu Astana formatında beşincisi düzenlenen "Üçlü Zirve"nin diplomasi, hukuki, askeri ve insani boyutları olan son derece önemli bir gelişme olduğunu değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ev sahipliğinde Türkiye, Rusya Federasyonu ve İran'ın oluşturduğu Astana formatında beşincisi düzenlenen "Üçlü Zirve"nin diplomasi, hukuki, askeri ve insani boyutları olan son derece önemli bir gelişme olduğu bildirildi.
Ankara Çankaya Köşkünde düzenlenen Beşinci Üçlü Zirve toplantısının sadece Suriye ile sınırlı olmadığına dikkat çeken konunun uzmanlarının AA muhabirine yaptıkları değerlendirmede, Doğu Akdeniz'den Yemen'e, ABD-İran geriliminden Türk-Rus ticari ve askeri işbirliğine kadar birçok konuda önemli gelişmelerin yaşanacağı bir sürecin başlangıcı olduğunu söyledi.
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, zirvede her üç liderin de Suriye'nin egemenlik ve toprak bütünlüğü konusunda mutabakata varmalarının çok önemli bir duyuru olduğunu belirtti. Caşın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) Suriye için göreve çağrılmasının başarılı bir diplomatik manevra olduğunu kaydetti.
Zirvede Golan Tepeleri'nin İsrail ilhakına yönelik uluslararası hukuka vurgu yapılmasının bir diğer dikkat çekici konu olduğuna değinen Prof. Dr. Caşın, "ABD'nin burada uluslararası hukuka aykırı eylemlerinin tanınmadığına vurgu yapılması da çok önemli bir hadise." dedi. Caşın, Çankaya zirvesinin hukuki ve insani bir başarı olduğunu ifade ederek, şu değerlendirmede bulundu:
"Türkiye tarihi bir rol üstlenmiştir. Suriye'de siyasi geçiş süreci ile ilgili biraz daha umutlu bir hava ortaya çıktı. Suriye'nin kuzeydoğusundaki istikrarın temini ve İdlib bölgesinde anlaşmaların ve sükunetin sağlanmasına vurgu yapılması da önemli. Liderler tarafından Suriyelilerin acılarının hafifletilmesini ve siyasi çözüm sürecindeki ilerlemenin desteklenmesini teminen uluslararası toplum üyelerine ve BM ile insani yardım ajanslarına külfet paylaşımında daha geniş sorumluluk üstlenme ve insani alt yapıyı eski haline getirme çağrısı yapıldı."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'nın Turkiye sınırında bir trajediye izin verilmeyeceğine dair açıklamasını hatırlatan Caşın şöyle devam etti:
"Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin de içinde olduğu bir güvenlik bölgesi oluşturmak istiyor. Bu noktada ABD ile eğer bir anlaşma sağlanamazsa Türkiye kendi adımlarını atacaktır. Bu şu demek, gelecek hafta BM’de yapılacak konferansta Trump ile müzakerelerde uzlaşı olmadığı taktirde, Türkiye, Fırat’ın doğusuna askeri bir harekat yapacaktır. Sayın Putin de Amerikan güçlerini gayrimeşru ilan etti. Trump’ın geri çekilme sözü verdiğinden bir şekilde iyimser olduğunu görüyoruz. Putin’in ‘Türkiye kendi güvenliğini korumalı’ lafından, Fırat’ın doğusuna Türkiye destek verdiğini görüyoruz. Netice olarak, zirvede uzlaşının çıktığını söyleyebiliriz."
Caşın, zirveden anayasa komitesinin kurulmasına dair görüş birliğinin çıktığını da hatırlatarak, "Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi bir siyasal çözüm yolunda ve komite konusunda tam bir mutabakat var. Ancak bu, Cenevre yoluna bir altın bilet olabilir mi? Altın bilet olabilmesi için, ekimde Kazakistan’da siyasi çözüme katkı sağlayacak bir toplantı daha yapılacak. Sayın Erdoğan’ın, Suriye yangını söndürmekte 5. kez toplandığını ifade etmesi ve 'Türkiye sınırında insanı bir drama göz yummayacağız' açıklaması bu konunun ciddiyetini ortaya koyuyor." diye konuştu.
Türkiye'nin sınırında yaklaşık 500 bin mülteciyle karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Caşın sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye bu mültecileri almayacağını ifade etti. Türkiye’yi çadır hayatından kurtarmak için nihai hedefin barış koridoru olduğunu BM’de de dikte edecek. Üç devletin, egemenlik, toprak bütünlüğü ve terörle mücadelenin altını çizmesi zirvede çıkan önemli mesajlardı. Fırat’ın doğusunun dörtte biri terör kontrolünde olduğunu görüyoruz. Burada bir uzlaşının olmasına rağmen Suriye bence siyasi çözümden şimdilik uzak. Çünkü Suriye toprakları ABD ve PKK’nın işgali altında. Cumhurbaşkanının ortaya attığı yeni bir şey var. Hatay’dan Irak sınırına kadar yaklaşık 30 kilometre gibi bir güvenlik koridoru. Bu Suriyelileri çadır hayatından kurtarmak için. Bu da demek oluyor ki, belki de yeni süreçte Türkiye ile Şam arasında bir politika değişikliğine gidilebilir."
Zirvede, Suudi Arabistan ait petrol bölgelerine yapılan saldırılar ve Yemen saldırılarının da gündeme geldiğine değinen Caşın, İran'ın Yemen'de Astana modeline benzer bir sürecin uygulanabileceğine dair önerisinin son derece önemli olduğunu aktardı.
"Türkiye, Suriye sınırında kendisine dost gruplar sağlamalı"
Türk Dünyası Parlamenterler Vakfı Eğitim Koordinatörü Prof. Dr. Alemdar Yalçın ise bildirinin satır aralarından üç ülkenin de ABD'nin Suriye'deki askeri varlığına ve YPG'ye otonom bir devlet kurdurma planlarına açıkça karşı çıkıldığının okunduğunu söyledi.
Bütün bu karşı çıkışların Türkiye'nin baskısı nedeniyle yapıldığı algısının oluştuğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yalçın, "Ancak unutmamak gerekir ki Rusya Doğu Akdeniz'de kendi kontrolündeki Tartus limanına komşu bir ABD istemiyor. ABD'nin Suriye'deki varlığı Rusya için büyük tehdit. Doğu Akdeniz'de Rusya'nın oynamak istediği baskın role karşı büyük bir engel. Asıl karşı çıktığı nokta bu." değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Yalçın, Moskova'nın Ankara'nın etkisi ile değil kendi çıkarlarına ters olduğu için ABD'nin bölgedeki varlığına sıkça karşı çıktığını savunarak şu ifadeleri kullandı:
"İran zaten ABD tarafından köşeye sıkıştırılmış durumda ve Dohuk'taki ABD birlikleri İran'a karşı hazır bekliyor. Ayrıca Tahran, Suriye'nin kuzeyinde bulunan ABD yanlısı Kürt gruplarının kendi yumuşak karnı olan İran Kürt bölgesini çok tehlikeli bir şekilde etkileyeceğini biliyor. Bildirideki açık ABD vurgusunun arkasında yatan gerçek budur. Bu tehlikenin azaldığını hissettikleri anda Türkiye'nin güvenli bölge girişimine şiddetle karşı çıkacaklar ve merkezi Şam yönetiminin kontrolünde bir federe Kürt oluşumuna evet diyecekler. Bu hassas bir denklem. Türkiye'nin bu denklemi ustalıkla çözmesi ve güvenli bölge girişimini ısrarla yürütüp bölgede yapılmış olan Arap ve Türkmen etnik temizliğini tersine çevirmesi gerekir. Türkiye'nin, Suriye sınırında kendisine dost gruplar sağlaması gerekiyor. Yoksa önümüzdeki beş yıl içinde bir başka sıkıntı ile karşılaşmamız kaçınılmazdır. Türkiye'nin bölgede İsrail faktörünü ve İsrail'in Rusya üzerindeki yaptırım gücünü asla unutmaması gerekir. Suriye'de ve Irak'ta güçlü bir İsrail yönlendirmesi olduğunu İsrail gizlemiyor bile. Bu yüzden diplomatlarımızın ve istihbarat kuvvetlerimizin alarm durumunu uzun müddet sürdürmeleri gerekiyor. Bildirinin satır aralarında tevile açık noktaların Türkiye lehine ustalıkla kapatılması gerekiyor."
"İdlib'te bir barış süreci fiilen başladı"
İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni, Türkiye'nin haklı olarak göçten korktuğunu ve Suriye'de acil çözüme gidilmesini istediğini belirterek, çözüm isterken Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda da tavrını net bir şekilde ortaya koyduğunu kaydetti.
İran ve Rusya'nın da Türkiye'nin tezlerine paralel olarak Suriye'de çatışmanın sonlanmasına ve toprak bütünlüğünün korunmasına vurgu yaptığını ifade eden Prof. Dr. Köni, "Rusya, 'Suriye'de aşırı güçlerle mücadele edilmelidir' vurgusunu bu zirve de de dile getirdi. Her üç ülke de Suriye'de barışın sağlanması konusunda kesin bir görüş birliği sağlanmış gibi gözüküyor. Bu konuda çalışmalar yakında başlatılacak." diye konuştu.
Prof. Dr. Köni zirvede ABD'nin bu barış çalışmaları sürecinde sözünde durması ve Suriye'nin doğusundan çekilmesi çağrısına dikkati çekerek şöyle konuştu:
"Zirvede İdlib'te tampon bölge oluşturulması ile ilgili bir çözüm boyutu kabul edilmiş gibi görünüyor. Türkiye belki Suriye'nin kuzeyinde tampon bir alan kurup sığınmacıları oraya yerleştirebilir. Zirveden birkaç saat önce Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad çarpıcı bir adım atarak genel af ilan etti. Dolayısıyla Türkiye'ye geçmek isteyenlerin bu sebeple ülkeden ayrılmalarına gerek kalmayacak. Yani özetle şunu söyleyebiliriz İdlib'de bir barış süreci fillen başladı. ABD, Suriye'de bu kadar masrafı İsrail için yapıyor. ABD Başkanı Donald Trump'a kalsa Suriye'den çıkar, ama önünde bir seçim var. Dolayısıyla Suriye meselesi de onun için bir seçim yatırımı. Suriye'de, İsrail'e tehdit oluşturmayacak yani İsrail'i güvence altına alan bir yapı oluşturulursa ABD bu çözüm sürecine razı olabilir. Fakat süreç ilerlerken İran'ın Suriye ile ilgili tutumu devam ederse bu çözüm yolları lafta kalabilir, hatta tıkanabilir diye düşünüyorum. Ruhani'nin Suriye'de siyasi çözüm önerisini de aynı bağlamda değerlendirmek lazım. İran bölgeden çekilmediği sürece ABD'nin çözüme yanaşması mümkün değil. Ama İran da Suriye'de Şiilere destek vermek için oradaki varlığını sürdürmek istiyor."
"Üçlü zirve sorun çözmenin anahtarı oldu"
İstanbul Aydın Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sedat Aybar, zirvenin çok kritik bir döneme denk geldiğini ifade ederek bir yandan Astana sürecinin devamı diğer yandan İdlib'te çözüm arayışının bu zirveyi kendi içinde ayrı bir yere taşıdığını dile getirdi.
Suudi Arabistan'ın petrol üreten tesislerinin İHA'larla vurulmasıyla petrol fiyatlarındaki oynama ve zirve ortaklarından İran'ın bu saldırıların müsebbibi olarak gösterilmesinin üçlü zirveye ayrı bir önem atfedilmesine neden olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Aybar şu değerlendirmelerde bulundu:
"Özellikle bugüne kadar Katar krizi dahil bölgedeki gerilimlerin Rusya ve Türkiye'nin aldığı inisiyatiflerle idare edilebilir oluşu, bu en son krizin kontrolden çıkabilme potansiyeli taşıyor olması hasebiyle de üçlü zirvenin önemini artırdı. Yaptırımlar yüzünden ekonomik sıkıntı çeken İran yakalandığı sıkışıklığı aşmak için karşı cephedeki koalisyonu zayıflatıp parçalama siyasetini seçmiş durumda. Türkiye ve Rusya'nın İran'la kurmuş oldukları zor ortaklık bölgedeki sıkışıklığı ve içinde yönetilemezlik potansiyeli taşıyan Suudi Arabistan merkezli bu krizi çözmede kilit duruma yükseltti. Bir yandan da yükselen petrol fiyatlarının Rusya'nın işine geldiğini vurgulamak lazım. Öte yandan ABD'nin bölgeden yaptığı petrol ithalatı bağımlılığının azalması, AB'nin siyaset üretmedeki hantallığı üçlü zirveyi sorun çözmenin anahtar mekanizması haline getirdi."
Yorum Yazın