İlk kıblemiz, miracımız, göz bebeğimiz, kalbimiz, vicdanımız, onurumuz ve kırmızı çizgimiz olan Kudüs, bu bayram öncesi yine İsrail’in saldırılarına maruz kalmıştır. İsrail’in bu saldırıları artık kronikleşmiş; Müslümanların her bayramı öncesi Mescid-i Aksa hedefe konularak, bir meydan okuma yapılmakta ve Mescid-i Aksa bir Yahudi mabedine çevirilmek istenmektedir.
Mescid-i Aksa’ya düzenlenen toplu baskınlar, orada ibadet eden Müslümanlara yapılan saldırılar, ilahi hatıranın vücûd bulduğu yapıya verilen zararlar, Müslümanların buraya girişlerine konulan engeller, Mescid-i Aksa’nın altının oyulmasıyla oluşturulan tüneller, buradaki ibadetgâhlara uygulanan kapatmalar, Yahudilerin burada gerçekleştirdiği ayinler ve pervasızlıklar, her türlü sosyal ve kamusal baskılamalar, İsrail’in Mescid-i Aksa üzerindeki düşlerinin yapı taşları olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, İsrail bu düşten uyanmaya başladı. Müslümanların onurlu ve izzetli direnişi; İsrail’i her geçen gün düşlerinden uyandırarak gerçeğe doğru yaklaştırıyor, düşler yerini kabuslara bırakıyor. Bu hakikat, İsrail’in gün geçtikçe daha da çirkefleşmesine, saldırganlaşmasına ve zorbalaşmasına yol açıyor.
Ramazan ayının sonunda yaşanan olaylarda İsrail yine Mescid-i Aksa üzerine saldırıya geçmiş, Müslümanların tüm Filistin coğrafyasından başlamak üzere dünyanın her yerinde İsrail’in Siyonist politikalarına karşı ayağa kalkması neticesinde İsrail geri adım atmış, sonun başlangıcını yaşamışlardı. Bugün yine tek ses olmalı, İsrail’e karşı tek yürek tavrımızı ve haklılığımızı ortaya koymalıyız.
Artık İsrail’in bu topraklardaki vadesi doluyor. Dışarıdan getirecekleri nüfus gücü kalmadı. Uluslararası kamuoyu gün geçtikte İsrail’e karşı tavrını daha net ortaya koyuyor. Filistinliler mücadeleyi daha farkındalığı yüksek şekilde ortaya koyuyor. Nüfus üstünlüğünün kendilerinde olduğu şehirlerde dahi toprakları terketmeye başladılar. Siyasi olarak en ufak bir düzen kuramadılar. Bunun kendileri de farkında. Bu farkındalığın yükünü saldırıların şiddetini arttırarak aşmaya çalışıyorlar.
Parçalanıyorlar, parçalanmaya devam edecekler !
Hadis-i Şerif’de diyor ki: “İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona karşı kin ve nefret beslesin. Bu ise imanın asgarî gereğidir."
Bugün İsrail, Müslüman coğrafyaların tam kalbinde, bizatihi kötülük timsali olarak durmaktadır. Bu kötülüğe karşı kalbimizle buğuz etmekle beraber, elimizle ve dilimizle yapmaya güç yetireceğimiz pek çok şey bulunmaktadır. Uluslararası kurum, kuruluş, STK, haber yayıncıları, sanatçılar, siyasetçiler, güvenlik kurumları, teşkilatlar, organizasyonlar gibi mekanizmaları doğru şekilde harekete geçirecek kamuoyu baskını oluşturmak tüm Müslüman alemi için acil bir gerekliliktir.
Siyonizmin pek çok boyutuyla karşımıza çıkması gibi, mücadele ederken de farklı mukavemet metotlarını etkili bir biçimde kullanmalıyız. İsrail, Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı Yahudileştirmek isterken; Siyonizm’in dini, kültürel, politik, medya yanlarını kullanmaktadır. Kişiler ve zamanlar değişse de Siyonist ideolojinin karanlık yüzü değişmemektedir. Mücadelemizi verirken, bu ırkçı, saldırgan ideolojinin tüm unsurlarına karşı vermeli; küresel bir farkındalık ve bilinçlendirme hareketi uyandırmalıyız.
Mescid-i Aksa ve Kudüs’ün akıbetini yalnızca orada yaşayan Filistinlilerin omuzlarına yüklememeli; her bir Müslüman, zamanın ve şartların ruhuna münasip şekilde Kudüs ruhunu ortaya koymasını bilmelidir.
Bizler Mescid-i Aksa için, Kudüs için, Gazze için, Filistin için bedeller ödedik. Vatandaşlarımız Mavi Marmara’da şehit oldular. Kudüs’ün akıbeti bizlerin hayat mücadelesinin tam merkezinde yer almalıdır.
İsrail şunu unutmasın ki; bizler yeniden bedel ödemeye hazırız ve hep hazır olmaya devam edeceğiz ! Gerekirse hepimiz Filistin’e gider, orada Filistinli kardeşlerimizle omuz omuza mücadele eder yine de Mescid-i Aksa’yı yalnız bırakmayız
Yorum Yazın