Şanlıurfa
DOLAR34.0692
EURO37.7489
ALTIN2730.4
Abdulkadir Selvi

Abdulkadir Selvi

Mail: [email protected]

Erdoğan nerede, ‘Beni bunlarla mı sıkıştırmak istiyorsunuz?’ dedi

Erdoğan nerede, ‘Beni bunlarla mı sıkıştırmak istiyorsunuz?’ dedi

 

Abdullah Gül’e, başbakan olarak katıldığı ilk toplantıda MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, “Karının başını aç” demişti. Yıllar sonra Gül’e bunu sorduğumuzda, “Gereken cevap verildi” diye yanıtlamıştı.

AK Parti’nin ilk döneminde askerlerde 28 Şubat alışkanlıkları vardı. AK Parti iktidarının akıbetini Refahyol hükümetine, Erdoğan’ın sonunu da Erbakan’a benzetmek istiyorlardı. 28 Şubat sürecinde Başbakan Erbakan’a, Osman Özbek isimli paşanın hakaret ettiği, askerin baskısıyla Erbakan’ın başbakanlıktan istifa etmek zorunda bırakıldığı dönemin ruhuyla hareket ediyorlardı. Batı Çalışma Grupları bunun için kuruldu. 27 Nisan e-Muhtırası bunun için verildi. Cumhuriyet mitingleri bunun için organize edildi. AK Parti’ye kapatma davası bunun için açıldı. Erdoğan, yasaklı hale getirilerek seçimlere bunun için sokulmadı.

Ama Erdoğan da tehlikenin farkındaydı. Türkiye’nin geleceğinde ya onlar olacak ya Erdoğan olacaktı.

AK Parti’ye kapatma davası açıldığı günlerde, “Yaşlarını kuru yaparım” demişti. Kapatma davası zamana yayılmak yerine hızlandırılmış ve YAŞ toplantısı öncesine denk getirilmişti. Yüksek Askeri Şura toplantısı bir dönüm noktası olmuştu. 27 Nisan e-Muhtırası’nı geri çevirdi. Demirel gibi şapkayı alıp gitmedi. 15 Temmuz ise bunun zirvesiydi. 15 Temmuz’da Erdoğan darbeyi geri püskürttü.

Askerin karşısında terleyen başbakanlardan, başbakanların terlettiği asker sürecine böyle geçildi. Son sözün sahibinin askerin değil seçilmişlerin olduğu düzen böyle kuruldu. Bunu da ancak Erdoğan gibi yürekli bir lider yapabilirdi.

ZAMANIN RUHU

Beni bunları yazmaya iten ise eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in AKİT TV’de Muharrem Çağlar’ın programında anlattıkları oldu. 2007 yılı 367 kararının çıktığı, Meclis’te cumhurbaşkanı seçtirilmediği, Cumhuriyet mitinglerinin ve 27 Nisan e-Muhtırası’nın yayınlandığı bir dönemdi. Bu yaşananlar zamanın ruhunu yansıtması açısından çok önemli.

O nedenle Ergenekon mağduru olan İsmail Hakkı Pekin’le konuşarak bir kez de onun ağzından dinledim. Şimdi noktasına, virgülüne dokunmadan İsmail Hakkı Pekin’in ağzından 2007 Aralık Şûrası’nda yaşananları aktarıyorum.

PEKİN O TOPLANTIYI ANLATTI

"2007 yılında Genelkurmay İstihbarat Başkanı oldum. Aralık Şûrası vardı. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergun Saygun bana, ‘Türkiye’deki irticai faaliyetlerle ilgili takdim hazırlayın, Başbakan’a sunalım’ dedi. Bazı özel okullardaki irticai faaliyetlerle ilgiliydi. TSK içindeki irticai faaliyetlerle ilgili değildi. İstihbarata Karşı Koyma Başkanı Tuğgeneral, ‘Komutanım, geçen sefer de böyle bir şey oldu. Başbakan kızdı, bağırdı, bir sürü laf söyledi. Söyleyin yapmasın’ dedi. Sayın Cumhurbaşkanı o zaman ‘başbakan’dı. 2006 Aralık Şûra’da da aynı şey olmuş. Başbakan kızmış.

ERDOĞAN’IN ‘ŞÛRA’DAKİ TAVRI

İkinci başkana gittim, anlattım. “Yok. Hazırlayın” dedi. Ağustos şûraları terfiler, aralık şûrasında ise harbe hazırlıklar görüşülür. Şûra başladı. Başbakan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt toplantı masasının başında yanyana oturuyorlar. İKK Başkanı Tuğgeneral çıktı anlatıyor. Başbakan da not alıyor. Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki, ‘Bunu bana niye anlatıyorsunuz?’ Bir defa hukukçuların görüşü farklı dedi. Geçen sene de söyledim (2006 Aralık Şûrası), ‘Kimi kime şikâyet ediyorsunuz. Beni bana mı şikâyet ediyorsunuz. Geçen sene de bunları söyledim. Bunlar sizin işiniz değil. Burası onun yeri değil. Beni bunlarla sıkıştırmaya mı çalışıyorsunuz?’ dedi. Biz bunun üzerine daha başka sözleri duymamak için dışarı çıktık. Bu arada Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, “Sayın Başbakan’ım çok ağır konuşuyorsunuz’ dedi. Cumhurbaşkanı şûrayı yarım bıraktı çıktı. Genelkurmay Başkanı da arkasından gitti. Sonra şûraya tekrar döndü ama o brifing devam etmedi. Zaten bu Yüksek Askeri Şûra’daki son brifing oldu.”

Erbakan başbakanken Genelkurmay’ı ziyaretinde omuz atılmıştı. O günlerden bugüne kolay gelinmedi. Erdoğan’ın cesur mücadelesi olmasa askeri vesayet bir türlü geriletilemezdi. O nedenle Erdoğan’ın bu tepkisi şaşırtıcı değil ama çok önemli.

‘KES ULAN’

Erdoğan, MGK toplantısında da benzer bir çıkış yapmıştı. Ben ilk olarak dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur olarak yazmıştım ama sonradan arayan bir MGK üyesi o komutanın Cumhur Asparuk olduğunu aktarmıştı.

Olay, 2003 yılı ağustos MGK toplantısında yaşanıyor. Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk, veda konuşmasında irtica gerekçesiyle iktidara ithamlarda bulunuyor. Erdoğan, önce anlattığı olayların doğru olmadığını söylüyor. Asparuk konuşmasını uzatıyor ve iddialarını sürdürüyor. Erdoğan bunun üzerine “Kes ulan” diye bağırıyor.

Peki Asparuk susuyor mu? Evet susuyor.

BÜYÜKANIT’A, ‘SEN Mİ YÖNETECEKSİN BEN Mİ?’

27 Nisan e-Muhtırası verildiği gece Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Başbakan Erdoğan’ın telefonlarına çıkmamıştı. Ta ki hükümetin açıklama yapacağı duyuruluncaya kadar. Büyükanıt, 28 Nisan günü Erdoğan’ın telefonuna geri dönüş yapıyor. Erdoğan’ın ilk sözü ‘Paşa, bu ülkeyi sen mi yöneteceksin yoksa ben mi?’ oluyor.

Sonu malum. 28 Nisan’da Türk demokrasisinde bir ilk yaşandı ve muhtıra verene muhtıra verildi.

KOŞANAR’E, ‘BİZİ CEMSELERE Mİ DOLDURACAKSIN?’

Son not ise Koşaner Paşa’dan.

Balyoz davasında 102 asker tutuklanınca Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner soluğu Dolmabahçe’de Erdoğan’ın yanında alıyor. Erdoğan da tutuklamalardan dolayı rahatsızdı. Bunu da dönemin Adalet Bakanı çok iyi biliyor. Ancak Koşaner o denli sert bir üslupla konuşuyor ki Başbakan bu tarzdan rahatsız oluyor. Başbakan’ın bunu hissettirmesine rağmen Koşaner aynı tonda konuşmasını sürdürünce Erdoğan, ‘Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın? Bizi cemselere doldurup Selimiye Kışlası’na mı götüreceksin?’ diye uyarıyor.

Sonuç. Koşaner, “Yok efendim. Öyle demek istemedim” diyor ve oturuyor.

KILIÇDAROĞLU NE YAPIYORDU

Türkiye bu noktaya geldiyse Erdoğan’ın kararlı mücadelesi sayesinde geldi.

Erdoğan Genelkurmay Karargâhı’nda ya da Milli Güvenlik Kurulu toplantısında başörtüsü mücadelesi verirken, Kemal Kılıçdaroğlu ise başörtüsü yasağını kaldıran düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ediyordu.

Kılıçdaroğlu’na methiyeler dizen başörtülülere hatırlatmak istedim.

Balkondan niye girdin? Savcıdan üç kritik soru

Hürriyet, eğitimci Nazmi Arıkan ile şoförünü öldürmekle suçlanan Ufuk Akçekaya’nın ifadesine ulaştı. Akçekaya’nın film senaryosu gibi ifadesi, savcının üç sorusuyla zora girdi.

AYLIK GELİRİM 5 BİN TL

* Dul ve iki çocukluyum. Kimya öğretmenliğinden mezun oldum. Eğitimci ve iş insanıyım. Aylık gelirim 5 bin lira. Nazmi Arıkan’la 2015 yılında tanıştık. Arıkan’dan 5 milyon dolar, Beykent Kolejleri’nden de 8 milyon 800 bin dolar alacağım var. Çiftliğe 13 Kasım 2021 günü de gitmiş ve paramı istemiştim. Nazmi Arıkan bana sadece 2 milyon lira vereceğini söyledi, ben de kabul etmedim. Çıkarken 5-6 kişi otomobilin kaputuna vurarak beni durdurmak istedi ama ben hızla devam edip durmadım.

‘GİT PARANI AL’ DEDİLER

* Bayramın ikinci günü Fahrettin Ceylan beni aradı. Nazmi Arıkan’ın 10 milyon dolar vermek için beni çiftlikte beklediğini söyledi. Otobüsle Gelibolu’ya, oradan da taksiyle köye gittim. Geceydi. Daha önce yaşadıklarımı düşünerek hiç taksiden inmeden Gelibolu’ya döndüm ve otobüsle İstanbul’a geçtim. Ertesi gün Fahrettin Ceylan bir kez daha aradı. Neden çiftliğe gitmediğimi sordu. ‘Korkacak bir şey yok. Biz hallettik. Herkes nemalanacak’ dedi. İstanbul Otogarı’ndan 14.30’da otobüse bindim. İnternetten Eceabat’ta taksici numarası buldum. Eceabat’ta indiğimde taksici beni bekliyordu. Çiftliğe doğru yola çıktık. Saat 19.45 sıralarıydı. Oraya gittiğimde asfalttan çiftliğe dönülen toprak yol ayrımında ineceğimi söyledim. Taksiden indiğimde saat 20.15 sıralarıydı.

ÇORAPLA YÜRÜDÜM

* Taksici gittikten sonra, toprağa basmak için ayakkabılarımı çıkarttım. Elektrik direğinin yanından araziye girdim. Havanın kararması için bir ağacın dibinde 30-45 dakika kadar bekledim. Hava kararınca bu kez eve daha yakın bir ağacın altında, ayışığının düşmediği bir alanda bekledim. Ne kadar beklediğimi tam bilmiyorum. Kolumda saat yoktu, telefonumu da kapatmıştım. Evden 3-4 kişinin koyu renkli bir araçla ayrıldığını gördüm. Sonra eve girmeye karar verdim.

‘UFUK YARDIM ET’ DEDİ

* Evin arka balkonuna tırmanıp içeri baktım. Nazmi Arıkan yerde sırtüstü kanlar içinde yatıyordu. Kavga olur diye yanımda getirdiğim yumruk kısmı sert eldivenlerimi giydim. İçeri girdiğimde Nazmi Arıkan bana ‘Ufuk yardım et’ diye seslendi. Nazmi Arıkan’ın gövdesinin sol kısmına saplı duran bıçağı çıkartıp yastıkla tampon yaptım. Şerif Eker de yüzüstü yatıyordu. Nefes alamadığını düşünerek sırt üstü yatırdım. Odada gaz kokusu vardı ve evraklar yakılmıştı. Fırının gaz düğmelerini çevirdim ve kapağını kapattım. Evin ortasında yanan ateşi söndürmek için dolaptaki bir sıvıyı aldım. Ateşin üzerine döktüm ama üzerinde rakı yazdığını fark edince bıraktım.

* Bu sırada evin sağ tarafındaki odalardan birinde yüzü maskeli, siyah giyimli biri elindeki telefonla çekim yapıyordu. Mutfağa yakın yerdeki masanın üzerinde duran susturucu takılı silahla ateş ettim. İkinci kez ateşlemek isterken silah tutukluk yaptı. Ateş ettiğim kişi benim içeri girdiğim balkondan aşağı inip kaçtı. Peşinden gittim ama yakalayamadım. Sonra yine eve girdim. Koltukta oturarak birisi gelir diye bekledim. Tabancadaki tüm kurşunları boşaltıp sonra yeniden doldurdum. 20 dakika bekledim ama kimse gelmedi. Elimdeki silahı ayçiçek tarlasına attım. Sonra yine eve girdim. Nazmi Arıkan’ın arabasının anahtarlarını bulamadım. Çiftlikten çıkıp taksiciyi aradım. 20-25 dakika sonra geldi. Gelibolu’dan otobüse binip İstanbul’a geldim. İstanbul’a gelince Fahrettin Ceylan bir kez daha aradı. Neden bana kumpas kurduklarını sordum. ‘Nazmi ile seni de dolaylı yoldan hallettik’ dedi.

SAVCI SORDU O ANLATTI

Ufuk Akçekaya ile Cumhuriyet Savcısı arasında soru cevap şeklindeki ifadede ise şu detaylar kayıt altına alındı:

* Savcı: Kumpas kurulacağını düşündüyseniz bunu açığa çıkartmak için hazırlık yaptınız mı? Neden tanıklık ettiğiniz olayları ihbar etmediniz ya da karakola gidip anlatmadınız?

* Ufuk Akçekaya: Kumpas olabileceğini açığa çıkartmak için herhangi bir kayıt, fotoğraf vs almayı düşünmedim. Savunma aleti olarak da yanımda eldivenler dışında herhangi bir alet almadım. Nazmi’nin yerde yattığını gördükten sonra içerideki kişilerin belki bana da zarar verebileceğini düşündüm ancak buna rağmen belki de Nazmi’ye yardım ederim düşüncesiyle insanlık namına içeriye girdim. Kendime göre tanınmış bir kişi olduğum için de karakola gitmek yerine Instagram yayını yaptım.

* Savcı: Takside İzmir’e gittikleri yönünde konuştuğunuz kişi kimdi?

* Ufuk Akçekaya: Taksicinin niye gelip gittiğimi sorgulamasının önüne geçmek için rol yaptım. Kimseyle konuşmadım.

* Savcı: Yanınızda çanta yok, araç yok. Nazmi Arıkan’dan alacağınız 10 milyon doları nasıl taşıyacaktınız? Tahsilat için anlaşma sağlandıysa neden arazide bekleyip eve balkondan girdiniz?

* Ufuk Akçekaya: Ödemenin çek, soğuk cüzdan ya da banka hesabıyla yapılacağını düşünüyordum. Beni daha önce bıçaklattığı için eve bu şekilde girmeyi düşündüm.

* Savcı: Olay yerinde bulunan üzerinde Taner Mahan yazan kanlı bıçağın aynısından 10 adet evinizde bulunmuş. Taner Mahan isminde tanıdığınız biri var mı?

Ufuk Akçekaya: O kişi Fahrettin Ceylan’ın finansçı arkadaşıdır. Hediyelik olarak yaptırmıştık, sahiplerine teslim edemeyince evime getirdim. Olay yerine bu bıçak ne şekilde geldi bilmiyorum. Bu ayrıntı eylemi Fahrettin Ceylan ve ekibinin yaptığının kanıtıdır.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar