Selahattin Demirtaş’tan çarpıcı yorumlar.
RöportajRuşen Çakır’ın sorularını yanıtlayan Selahattin Demirtaş’tan Kılıçdaroğlu yorumu: “Böylesine kamplaşmış toplumlarda, her konuya ilişkin çözüm önerisi sunmak ve toplumu birleştirmek hiç de kolay bir iş değildir”
Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlayan Selahattin Demirtaş’tan Kılıçdaroğlu yorumu: “Böylesine kamplaşmış toplumlarda, her konuya ilişkin çözüm önerisi sunmak ve toplumu birleştirmek hiç de kolay bir iş değildir”
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi’nden avukatları aracılığıyla Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı. Demirtaş, “HDP’li bakan” tartışmasından ittifaklara, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası cumhurbaşkanlığı adaylığından, HDP’nin seçimlerdeki tutumunun ne olacağına kadar pek çok konuda değerlendirmelerde bulundu.
“HDP’ye bakanlık” tartışması: “Türkiye’yi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tapulu şahsi mülkleri gibi gören tayfa, hangi partiden olursa olsun siyaseti zehirliyor”
CHP milletvekili Gürsel Tekin’in başlattığı “HDP’li bakan“ tartışmasını, izleyebildiğiniz kadarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bu tartışmanın seçimlerden önce, şimdiden yapılmasını yararlı görüyorum. Herkesin ve her kesimin eteğindeki taşları dökmesini sağladığı için iyi oldu.
Bunun dışında, bakanlık tartışması çok da gerekli bir tartışma değil diye düşünüyorum. Konuyu ilk dile getiren Gürsel Bey’in art niyetli olmadığını, aksine normal olanı, olması gerekeni vicdanlı bir şekilde dile getirdiğini düşünüyorum. Asıl problemli açıklamalar, HDP’ye bakanlık konusunda feveran edenler cephesinden yapılan açıklamalardır. Kullandıkları dil siyaseten etik dışı, incitici ve dışlayıcıdır. Üç beş milliyetçi oyu kapabilmek için girdikleri yarış, bu kişilerin tam da özlerini yansıttı, hakikatlerini daha görünür kıldı.
Mesele elbette ki bakanlık, makam, mevki falan değil. Asıl mesele milyonlarca Kürt’e reva görülen aşağılama tutumudur. O tutumu gösterenler için utanç verici bir durum.
Türkiye’yi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tapulu şahsi mülkleri gibi gören tayfa, hangi partiden olursa olsun siyaseti zehirliyor, toplumu ayrıştırıp bölücülük yaparak kendi ceplerini doldurmanın hesabını yapıyorlar. Ortaya saçılan pislikleri de bayrakla örtmeye çalışıyorlar. Bu zihniyet Türkiye’yi artık cehenneme çevirdi. Toplumu ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan çökme noktasına getirdi. Şimdi radikal bir zihniyet devrimi, büyük değişim ve reform hamleleri için tarihsel bir fırsat doğmuşken birilerinin çıkıp sözde muhalefet adına eskiyi veya mevcudu dayatması bizim açımızdan kabul edilebilir değil.
Biz sadece iktidarın değişmesini değil, sistemin değişmesini; hırsızın değişmesini değil, hırsızlığın bitmesini istiyoruz.
HDP de dahil tüm siyasi partiler halkın desteğini aldıkları taktirde ülke yönetimine dahil olabilirler. Kaldı ki, HDP 102 belediyede yerel yönetim hakkını seçimle kazanmış ve bu yönüyle zaten ülke yönetiminin parçası olmuştur. Ama bunu hazmedemeyen zihniyet, kayyum uygulamalarıyla halkın iradesine darbe yapmıştır. Şimdi “HDP’ye bakanlık asla olmaz” diye bağıran kişilerin bu kayyım darbecilerinden ne farkı var ki?
Bir de bu sözde muhalif milliyetçiler, kendilerini bakanlık dağıtım merkezi olarak görüyorlar ve sadaka dağıtır gibi bakanlık dağıtırken “HDP’ye yok” diyorlar. Hele önce siz o bakanlık koltuğuna oturun da bir görelim. Seçimi nasıl ve kimin oylarıyla kazanıp da bakan olmayı hayal ediyorlar, merak ediyorum. Sonuçta yönetime kimin geleceğine halk karar verir, bu kişiler değil.
Selahattin Demirtaş ile yüzyüze görüşmemiz maalesef mümkün değil. Bu nedenle kendisiyle 2014 Aralık başında TBMM’deki odasında yapmış olduğumuz söyleşiden bir fotoğrafı kullanmak istedim.
Akşener’e yanıt: “Sadece bugünü değil, yarınları da düşünerek konuşmakta yarar var”
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e atfedilen ve yalanlamadığı “Bizim olduğumuz masada HDP olmaz, HDP’li masada biz olmayız“ sözleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir gelecek, değişim, kucaklaşma vizyonu taşımayan bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum. Herkesle oturup memleketin her sorununu konuşma cesaretini ve becerisini göstermek, büyük siyasetçi olmayı gerektirir. Ülkenin geleceği hakkında sözü ve güzel hayalleri olan siyasetçiler böyle konuşamazlar, konuşmamalılar. Risk almadan, tabanı ve toplumsal psikolojiyi değiştirmeden ciddi sorunlara çözüm bulunamaz.
Tabii ki bugünün konjonktürel gerilim ve fay hatları hesap edildiğinde, bir de seçimin kapıya dayandığı gözetildiğinde siyasetçilerin oy kaygısıyla hareket etmeleri anlaşılır olsa da stratejik açıdan hatalıdır. Çünkü Türkiye seçimden sonra, büyük sorumluluk sahibi siyasetçilere ihtiyaç duyacak. Sadece bugünü değil, yarınları da düşünerek konuşmakta yarar var.
“Siyaseti çözüm sanatı olarak düşünmekten vazgeçmemek, ısrarcı olmak gerekir”
Tam iki yıl önce sizinle yaptığımız söyleşide “Siyasi amaçla bir araya gelmeden önce tüm liderler, sırf aile ziyareti kapsamında ve insani ilişki çerçevesinde, bir kahvaltı için herhangi bir liderin evinde buluşarak birbirlerini daha yakından tanımaya, daha iyi anlamaya gayret edebilirler. Mesela ben dışarıda olsaydım bir sabah Başak ile birlikte Meral Hanım’ın kapısını çalar ve ‘Kahvaltıya geldik’ derdim“ demiştiniz. 8 Eylül Perşembe günüyse HDP Sözcüsü Ebru Günay “Halk seni Mehmet Ağar, Tansu Çiller ile çevirdiğin karanlık işlerden tanıyor. Senin bu ülkeye vadettiğin şey 1990’ların karanlığıdır. Hiçbir HDP’li senin olduğun masaya gelmez, hatta oturduğun kıraathanede çay içmez” dedi. İki yılda neler oldu, neler olmadı, neler yanlış yaşandı? Neden?
İktidarın trol ağıyla sürdürdüğü linç kampanyaları, muhalefetin bir bölümünün politikalarına yön veriyor. Değişimden korkuyorlar veya değişimi sadece karşılarındakinden bekliyorlar. Oysa herkes birbirine doğru birer adım atmadan, akılcı olanda buluşmak zorlaşır.
Ben tüm bu yaşananlara rağmen, hiçbir siyasi partinin kurumsal olarak başka bir siyasi partiyi tümden dışlamaması, diyalog kanallarının en zor zamanlarda bile açık tutulması gerektiği düşüncesindeyim.
Halkın çektiği eziyete, yoksulluğa, toplumdaki eşitsizliğe, adaletsizliğe başka türlü çözüm üretilemez. En önemlisi, toplumsal barış inşa edilemez. Benim hassasiyetim budur. Yoksa meydan okumak, kestirip atmak en kolayıdır.
HDP ise kendilerine yönelik aşağılayıcı tutuma sertçe cevap vermek zorunda kalmış. O yaklaşıma karşı ne yapabilirlerdi ki? Bu kadar saldırı altında olan bir HDP yönetimi neredeyse her konuda günah keçisine dönüştürülürken suskun kalmaları beklenemez elbette. Yine de siyaseti çözüm sanatı olarak düşünmekten vazgeçmemek, ısrarcı olmak gerekir. Herkes daha serinkanlı hareket etmeli ki, gerilim daha fazla artmasın.
Halk muhalefetten, ülkenin temel sorunlarına çözüm üretmesini istiyor. İnsanlar yoksulluğun pençesinde inin inim inlerken milliyetçi muhaliflerin her şeyi bırakıp HDP ile uğraşması ibretliktir.
HDP’nin de içinde olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, Türkiye emekçilerinin, ezilenlerin yegane umudu haline gelmiştir. Aydınların, demokratların bu gerçeği görerek Emek ve Özgürlük İttifakına güç vermeleri, demokrasinin gelişmesi için çok gereklidir.
Cumhurbaşkanlığı için ortak aday konusu başka bir başlık olmakla birlikte, Türkiye’yi düze çıkaracak enerji ne Cumhur İttifakı’nda ne de Millet İttifakı’ndadır. Asıl umut, sol ittifak olan Emek ve Özgürlük İttifakı’ndadır.
“Kılıçdaroğlu, ülkenin neredeyse tüm temel ve tartışmalı sorunlarına ilişkin görüşlerini açıklamış durumda ve farklı toplumsal kesimlerde önemli bir desteğe sahip olduğu görünüyor”
Son dönemde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhalefetin ortak adayı olma ihtimaline karşı yükselen itirazları nasıl değerlendiriyorsunuz? Eleştiriler sadece “kazanabilme ihtimalinin düşük olması“ önermesine mi dayanıyor size göre?
Altılı masanın ortak bir adayı olur mu, olursa kim olur, buna elbette kendileri karar vereceklerdir. Ancak söz konusu adayın altılı masayı da aşacak şekilde, geniş kesimlerin adayı olması isteniyorsa HDP de dahil diğer tüm kesimlerle adaylık öncesi açık, şeffaf bir müzakere yürütülmesi gerektiğini HDP defalarca belirtti. Benim veya bizim, ortak aday konusunda isim söylememiz doğru olmaz.
Bu vesileyle bir şey söylemek isterim, Kemal Bey üzerinden veya inancı üzerinden yapılan ayrıştırıcı tartışmaları hem çok yanlış hem de kendisine haksızlık olarak değerlendiriyorum. Kaldı ki bence Sayın Kılıçdaroğlu, ülkenin neredeyse tüm temel ve tartışmalı sorunlarına ilişkin görüşlerini açıklamış durumda ve farklı toplumsal kesimlerde önemli bir desteğe sahip olduğu görünüyor. Böylesine kamplaşmış toplumlarda, her konuya ilişkin çözüm önerisi sunmak ve bunlar etrafında toplumu birleştirmek hiç de kolay bir iş değildir.
Ülkenin sorunları hakkında henüz tek kelime etmemiş kişilerin suskunluklarının bazı anketlerde bir parça yüksek çıkması kimseyi yanıltmasın. Ülkenin son derece önemli sorunları hakkında konuşmaya başladıklarında, ki aday olurlarsa konuşmaları gerekecek, bazı anketlerde görülen bu destek sürer mi, emin değilim.
Ben sadece kişisel bir gözlemimi bu şekilde aktarmakla yetiniyorum. Daha fazla yorum yapmam doğru olmaz.
“HDP’yi kilit değil, kilidi açacak anahtar olarak görüyorum”
Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sizce HDP nasıl bir rol oynayacak? “Kilit parti“ olduğu tespitlerinde katılıyor musunuz?
Aslında kilit olmayan parti yok neredeyse. Bu seçimde en küçük desteğe sahip partiler bile önemli rol oynayacaktır. HDP’nin özelliği ise tabanının bilinçli, örgütlü ve birlikte hareket edebilme kapasitesi ile yüzde 15’lik belirleyici potansiyelidir.
Ben HDP’yi kilit değil, kilidi açacak anahtar olarak görüyorum. Kilitlenmiş siyasete çözümü HDP getirecektir. Yoksulluğun, işsizliğin, adaletsizliğin ve zulmün sona ermesinde HDP anahtar rolünü en doğru şekilde yerine getirecektir. Buna yürekten inanıyorum.
Bu vesileyle, sevgili Adnan Selçuk Mızraklı ile birlikte tüm okurlara ve dostlara selamlarımızı, sevgilerimizi ve özlemlerimizi gönderiyoruz.
Kaynak: medyascope.tv
İlginizi Çekebilir